İçeriğe geç

5 hastalık adı nedir ?

Hepimiz farklı hastalıklar hakkında konuşurken bir şeyler hissetmişizdir: korku, endişe, çaresizlik… Ama bugün, hastalıkları sadece tedavi edilmesi gereken birer sağlık sorunu olarak görmekten çok, onlara bakış açımızı sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bizler, toplum olarak ciddi hastalıklar konusunda bilinçli miyiz, yoksa sadece bir etiketle yetiniyor muyuz? Bugün bu soruyu sormak istiyorum: Gerçekten, hastalıklar sadece tedavi edilmesi gereken hastalıklar mı? Yoksa daha derin bir sorunumuz var mı?

1. Kanser: Kaderin Elinde Bir Yargı

Kanser, en çok konuşulan ve en korkulan hastalıklardan biri. Ama onu bu kadar çok konuşmamız, acaba gerçekten bu hastalığın ne olduğunu doğru anladığımızı gösteriyor mu? Kanser tedavi edilmesi gereken bir hastalık, ama aynı zamanda çok karmaşık ve çoğu zaman terminal bir süreç. Bizler, kanserle ilgili hep umutlu haberler duymak istiyoruz, ama aynı zamanda o kadar da “uzun süredir var olan” bir hastalıkla nasıl mücadele edeceğimizi de unutuyoruz.

Burada sorgulamamız gereken şey şu: Kanser, sadece biyolojik bir sorun mu? Yoksa biz, kanseri hastaların yaşam kalitesini göz ardı ederek, çözülmesi gereken bir problemin ötesinde, toplumsal ve ekonomik bir yük olarak mı görüyoruz? Kanser tedavisinde kullanılan pahalı ilaçlar, devletin sağlık bütçesine yük oluşturan tedavi süreçleri, bu hastalığın adeta bir “endüstri” haline gelmesi, bize kanserin gerçekten “sadece bir hastalık” olmadığını gösteriyor.

2. Kalp Hastalıkları: Ailenin, Toplumun ve Kişinin Sınavı

Kalp hastalıkları da toplumumuzda sıklıkla konuşulan hastalıklardan biri. Erkeklerin, yaşlarının ilerlemesiyle birlikte kalp rahatsızlıkları riski artıyor, ancak kalp hastalıkları bir erkeğin ya da kadının hayatını tehdit etmekle kalmıyor; toplumsal bir yük de oluşturuyor. Birçok erkek, kalp hastalıkları riskini göz ardı ederken, aynı zamanda toplumda, bir aileyi belirsizlik içinde bırakma korkusu da yaratıyor. Ama bu hastalığı sadece biyolojik bir düzeyde tartışmak ne kadar doğru?

Burada erkeklerin stratejik ve problem çözme odaklı bakış açısının ön plana çıktığını görebiliyoruz. Erkekler, kalp hastalıklarını genellikle önlenebilir ve kontrol edilebilir bir sorun olarak görürler. Ama işin duygusal ve toplumsal boyutları göz ardı ediliyor. Kalp hastalığı, yalnızca vücudu değil, aynı zamanda bir erkeğin rolünü ve işlevini de sorgulatıyor. Bu noktada, erkeklerin hastalığı basit bir biyolojik problem olarak görmeleri, daha derinlemesine bir toplumsal analize götürmüyor.

3. Diyabet: Bir Kültürel ve Sosyal Yansıma

Diyabet, günümüzde “yaşam tarzı hastalığı” olarak sınıflandırılıyor. Fakat burada da ciddi bir yanlış anlamamız var: Diyabet yalnızca beslenme alışkanlıklarıyla mı ilgilidir? Bu hastalık, kişinin kültürel ve sosyal çevresiyle de doğrudan ilişkilidir. Aile içindeki beslenme alışkanlıkları, iş yaşamındaki stres, çevresel faktörler ve toplumda yaygın olan yanlış sağlık bilgileri, diyabetin gelişiminde önemli rol oynar.

Kadınlar, genellikle diyabetin toplumsal etkilerini, özellikle ailenin sağlığı üzerindeki etkisini daha derinlemesine tartışırlar. Ancak erkekler için diyabet genellikle basit bir metabolik sorun olarak görülür. Bu hastalıkla mücadele ederken, toplumsal baskılar ve ailevi yükler göz ardı edilir. Kadınların bakış açısıyla, diyabet bir kişinin sağlığından daha fazlasıdır; aynı zamanda toplumdaki rollerin, beklentilerin ve yaşam biçimlerinin yansımasıdır.

4. Depresyon: Görünmeyen Bir Canavara Karşı Savaş

Depresyon, çoğu zaman fiziksel hastalıklar kadar görünür değil, ama toplumsal etkileri yıkıcı olabilir. Kadınların depresyonla mücadelede daha görünür olmaları, bu hastalığın genellikle kadınlar arasında daha fazla yaygın olduğu anlamına gelmiyor. Erkekler de depresyonla mücadele ediyor, fakat erkeklerin çoğu bu konuda konuşmaktan çekiniyorlar. Bunun nedeni, toplumun “erkekler ağlamaz” gibi dayattığı kalıplardır.

Depresyon, sadece bireysel bir sorun değildir. Aileyi, iş yerini ve hatta toplumu derinden etkiler. Kadınlar, depresyonu bir içsel mücadele olarak görmekle birlikte, aynı zamanda onun toplumsal etkilerini de çok daha iyi analiz ederler. Erkekler ise genellikle depresyonu bir “problem” olarak tanımlar ve çözüm arayışına giderler. Ama soruyorum: Depresyonun çözümü yalnızca ilaçlar ve terapi midir? Ya toplumsal normlarla, cinsiyetle ve kültürel baskılarla nasıl baş edeceğiz?

5. Alzheimer: Unutulmaya Mahkum Bir Hayat

Alzheimer hastalığı, çoğu zaman yaşlılıkla özdeşleşen bir hastalıktır. Fakat burada da tartışılması gereken önemli bir konu var: Alzheimer’ın biyolojik ve psikolojik yönleri üzerinde durulurken, toplumsal etkileri göz ardı ediliyor. Alzheimer hastaları sadece bireysel bir kayıp yaşamazlar, aileleri de büyük bir yük taşır. Özellikle kadınlar, Alzheimer hastalarının bakımı konusunda genellikle daha fazla sorumluluk alırlar.

Erkeklerin, Alzheimer’ı daha çok biyolojik bir süreç olarak görmesi, bu hastalığın aile üzerindeki derin etkilerini göz ardı etmelerine yol açabiliyor. Kadınlar ise, hastalığın hem duygusal hem de toplumsal yönlerini daha iyi anlamış ve bu bağlamda daha empatik bir yaklaşım sergiliyorlar.

Sonuç: Ciddi Hastalıklar ve Toplumsal Sorumluluk

Sonuç olarak, ciddi hastalıkları sadece biyolojik ya da tıbbi bir perspektiften ele almak eksik kalır. Bu hastalıklar, toplumsal yapıları, aileleri ve ekonomik sistemleri doğrudan etkiler. Erkeklerin stratejik bakış açısı ve kadınların duygusal yaklaşımları, her iki perspektifin de doğru ve gerekli olduğunu gösteriyor. Peki ya siz, ciddi hastalıkları sadece fiziksel birer problem olarak mı görüyorsunuz? Yorumlarda tartışalım!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino beylikduzu escort beylikduzu escort avcılar escort taksim escort istanbul escort şişli escort esenyurt escort gunesli escort kapalı escort şişli escort
Sitemap
403 Forbidden

403

Forbidden

Access to this resource on the server is denied!